1. Anasayfa
  2. Kişisel Gelişim

Gerçek Sevgi’nin Bilim ve Felsefedeki Yeri

Gerçek Sevgi’nin Bilim ve Felsefedeki Yeri
0

Gerçek Sevgi’nin Bilim ve Felsefedeki Yeri

Gerçek Sevgi Var Mıdır?

Gerçek sevgi” kavramı, yüzyıllardır şiirlere, filmlere ve bilimsel araştırmalara konu olmuştur. Peki bu derin duygu yalnızca nöronların ateşlenmesi mi? Yoksa insan varoluşunun anlamını aşan bir olgu mu? Sevginin nörobiyolojik temellerini, felsefi tartışmalarını ve kültürel yansımalarını incelediğimizde ulaştığımız bilgi, görüş ve yorumlar şu şekilde sıralayabiliriz;

 

  1. Bilim Açısından Sevgi: Kimyasal Bir Senaryo mu?

  • Nörobilimin Bulguları

Oksitosin ve Bağlanma: Hipotalamustan salgılanan bu hormon, anne-bebek bağı ve romantik partnerler arasındaki güven duygusunu artırır. Emzirme, cinsel ilişki ve fiziksel temas sırasında yükselir.

Dopamin ve Tutku: Aşkın ilk evrelerinde aktifleşen dopamin sistemi, ödül mekanizmasını tetikleyerek “bağımlılık benzeri” bir his yaratır.

Serotonin Düşüşü: Obsesif aşk durumunda serotonin seviyelerinin düşmesi, kaygı ve takıntılı düşüncelere yol açabilir.

  • Evrimsel Psikoloji: Hayatta Kalma Aracı Olarak Sevgi

Sevgi, türün devamı için gelişen bir adaptasyondur:

Ebeveyn-çocuk bağı, yavruların korunmasını sağlar. Romantik bağlanma, kaynakların paylaşımını ve uzun vadeli işbirliğini destekler.

 

Burada aşık olduğumuz bir anı düşünelim. Aşık olduğumuz kişiyi sürekli görme, konuşma, onunla temas etme ihtiyacı hissetmek, herhangi bir durumun ilişkiye zarar vereceğini düşünüp kaygılanmak, tespit edilen nörobilim bulguları gösteriyor değil mi? O halde Sevgi ve Aşk nörobilim olarak açıklanabiliyor diyebiliyoruz. Fakat anlamı konusunda tam olarak net bir ifadeye rastlayamıyoruz.

 

  1. Felsefede Sevginin Anlamı: 

  • Antik Yunan’da Sevgi Türleri

Platon (Eros): “Şölen” diyaloğunda Eros’u yani aşkı ruhun güzellik ve hakikat arayışı olarak tanımlar. Platonik aşk, fiziksel çekimden ziyade idealler âlemine yükseliştir.

“Sevgi, sahip olmadığımız şeyin peşinden koşmaktır.” Görüşündedir.

Aristoteles (Philia):  Nikomakhos’a Etik’te dostluk sevgisini yani philia erdemli bir yaşamın temeli sayar.

Gerçek sevgi, “iki bedende tek ruh” olmaktır. Görüşündedir.

  • Varoluşçuluk ve Sevginin Paradoksu

20.yüzyılda damga vuran düşünür Jean-Paul Sartre’ye göre gerçek sevgi bir “sevilme isteğidir.Sevgi, ötekinin özgürlüğünü ele geçirme çabasıdır.” der. İlişkilerin kaçınılmaz olarak çatışmalı olduğu görüşünü savunur.

Fransız Kadın Yazar ve Feminist Filozof Simone de Beauvoir’ a göre gerçek sevgiden bahsedebilmek için, iki tarafın da özgürlüğünü kabul etmesi ve birbirini birey olarak görerek desteklemesi gerekir. Aksi takdirde sevgi bir kurtuluş olmaktan çıkıp ziyan olan bir yaşama dönüşecektir görüşünü savunur.

  • Modern Felsefe: Akıl, Özgürlük ve Çatışma – Sevgi Bir Eylem midir?

Hegel: Sevgi, “ben” ve “sen”in diyalektik sentezidir. İki bilinç birbirini tanıdıkça özgürleşir. Der.

Schopenhauer: Sevgiyi bir yanılsama olarak görür: “Doğa, bizi türün devamı için kandırır.” Der.

Kierkegaard: Sevgi, bir sıçramadır. İnanç gibi mantık ötesi bir seçim gerektirir. Der.

Erich Fromm İnsan sevgisini büyük ölçüde ele aldığı Sevme Sanatı kitabında, sevginin aktif bir çaba ve “sorumluluk alma” gerektirdiğini savunur:

“Olgun sevgi, ‘Seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var’ değil, ‘Sana ihtiyacım var çünkü seni seviyorum’dur.”

  • Postmodern Yaklaşımlar: Sevginin Metalaşması

Byung-Chul Han: Tinder çağında bağlanma korkusu, “aşkın ölümü”ne yol açar. Günümüzde sevginin, “duygusal tüketim”e dönüştüğünü vurguluyor.

Zygmunt Bauman:  Sevmek değil, “seviyormuş gibi yapmak” moda.”Akışkan Aşk” kavramıyla modern ilişkilerin kırılganlığını vurguluyor.

  • Doğu Felsefesinde Sevgi

Budizm: Sevgi (metta), bağlanmadan duyulan şefkat görüşüne sahip.

Lao Tzu: “Gerçek sevgi vermektir, hiçbir şey beklememektir.” görüşüne sahiptir.

 

Sevgiyi Felsefe gözünden değerlendirdiğimizde;

Felsefe, sevgiyi yaşamın anlamını arayışının merkezine yerleştirir. Sevgi; Platon’un Şölen’i, Beauvoir’in başkalığın deneyimi yazıları, Byung-Chul Han Eros’un Istırabı eseri Yani Kimi filozoflar için bir kurtuluş aracı, kimi için trajik bir yanılsamadır. Tüm bu görüşleri değerlendirdiğimizde ise ortak nokta şudur:

“Sevgi, insan olmanın en karmaşık ve en insani halidir.”

Felsefe sevgiyi çözemez belki ama onu daha derinden hissettirir…

 

  1. Gerçek Sevginin Kriterleri: Bilim ve Felsefe Buluşuyor 

  • Sternberg’in Aşk Üçgeni Teorisi

Tutku-Fizyolojik uyarılma

Yakınlık-Duygusal bağ

Kararlılık-Bilinçli taahhüt

Gerçek sevgi, bu üç unsurun dengeli birleşimidir.

  • Koşulsuz Sevgi Mümkün mü?

Anne-çocuk ilişkisi, koşulsuz sevginin en yakın örneği olarak kabul edilir. Romantik ilişkilerde ise koşulsuzluk nadirdir; çünkü insanlar “karşılık beklentisi” ile severler. Romantik ilişkilerde koşulsuz sevmeyi ve sevilmeyi deneyimlemek muazzam olsa gerek.

 

  1. Kültür ve Toplumun Sevgiye Etkisi

Bireyselci Toplumlar (Batı): Romantik aşk ideali ön planda tutar.

Kolektivist Toplumlar (Doğu): Aile ve sosyal uyum odaklı sevgi anlayışı yaygındır.

Dijital Çağda Sevgi: Sosyal medya, sevginin gösterişleşmesine ve “beğeni ekonomisi”ne dönüşmesine yol açmıştır.

 

Peki Sevgi Bir Efsane mi, Yoksa İnsanın En Yüce Gerçeği mi?

Araştırma ve sorgulama sonuçlarının bize gösterdiği;

  • Bilim, sevgiyi nörokimyasal süreçlerle açıklayabilir ancak anlamını tam olarak ölçemez.
  • Felsefe, sevginin insanı aşan bir değer olduğunu söyler.

Gerçek sevgi, belki de bu ikisinin kesişiminde yer alır: Hem bir kimyasal reaksiyon, hem de anlam arayışımızın en derin ifadesi.

 

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir