“Öğrenmek İstemiyorum!” Demenin Arkasındaki Şaşırtıcı Bilim
Devekuşu Etkisi”nin Gelişimsel Kökenleri
Günümüzün bilgi yoğun dünyasında, rahatsız edici gerçeklerle yüzleşmektense “kafamızı kuma gömmek” cazip gelebilir. Sağlık kontrollerini ertelemek, sevdiğimiz bir politikacının tartışmalı açıklamalarını görmezden gelmek veya hoşumuza gitmeyen verileri reddetmek gibi davranışlar, psikolojide “Devekuşu Etkisi” olarak adlandırılan yaygın bir eğilimi yansıtır. Peki, doğal meraklarıyla bilinen çocuklar, zamanla bu bilgi kaçınma davranışını nasıl geliştirirler? Bu kritik geçiş noktasını anlamak, Chicago Üniversitesi’ndeki bir araştırma ekibinin odağı oldu.
Psychological Science dergisinde yayınlanan çalışma, bilgi kaçınma eğilimlerinin çocuklukta nasıl şekillendiğini inceledi. Dr. Radhika Santhanagopalan liderliğindeki ekip, 5-6 yaşındaki çocukların halen aktif bilgi arayışında olduğunu, ancak 7-10 yaş aralığına gelindiğinde, olumsuz duygu uyandırabilecek bilgilerden stratejik olarak kaçınma olasılıklarının belirgin şekilde arttığını ortaya koydu.
Bir Paradoksun İzinde: Meraklı Çocuktan Kaçınan Yetişkine
İşletme ve psikoloji disiplinlerini birleştiren bir perspektife sahip olan Santhanagopalan, bu araştırmaya ilham veren paradoksu şu şekilde açıklıyor: İşletme dünyasında, hisse senedi fiyatlarını görmezden gelmek veya sınav sonucuna bakmamak gibi örneklerle, yetişkinlerin kendilerine zarar verecek olsa dahi bilgiden nasıl kaçındığı incelenir. Buna karşılık, gelişim psikolojisi çocukların sınırsız merakını temel alır. Santhanagoplan’ın cevabını aradığı soru şuydu: “Meraklı çocuklar, nasıl oluyor da bilgiden kaçınan yetişkinlere dönüşüyor? Aradaki bu geçiş nedir?”
Bu soruyu yanıtlamak için Profesör Jane Risen ve Profesör Katherine Kinzler ile iş birliği yapan ekip, öncelikle yetişkinlerde bilinçli cehaletin beş temel motivasyonunu belirledi:
-
Kaygı veya hayal kırıklığı gibi olumsuz duygulardan kaçınmak.
-
Benlik saygısını zedeleyebilecek olumsuz bilgilerden (yeterlilik veya beğenilirlikle ilgili) kaçınmak.
-
Mevcut inançlara yönelik tehditlerden kaçınmak.
-
Tercihleri ve seçimleri korumak.
-
Kişisel çıkar gözetmek (genellikle adil görünme kaygısıyla birlikte).
Araştırmacılar, bu motivasyonları çocuklar üzerinde test etmek için beş farklı senaryo tasarladı. Örneğin, bir deneyde çocuklardan en sevdikleri ve en sevmedikleri şekeri düşünmeleri istendi. Ardından, bu şekerlerin dişlere neden zararlı olduğunu anlatan bir videoyu izlemek isteyip istemedikleri soruldu. Bulgular çarpıcıydı: Küçük çocuklar her durumda bilgiye ulaşmak isterken, daha büyük yaştaki çocuklar, özellikle de en sevdikleri şekerin zararları hakkında bilgi edinmekten kaçındılar. Bu durum, yeterlilik dışındaki tüm motivasyonlar için geçerliydi. İlginç bir şekilde, sınav notu gibi yeterlilikle ilgili bilgilerden kaçınma eğilimi her yaşta düşük kaldı. Santhanagopalan’a göre bunun nedeni, okul ortamının çocuklara “yeterliliğin geliştirilebileceği” mesajını sürekli vermesi ve çocukların sonucu değiştirebileceklerini bilmeleri olabilir.
Ahlaki Esneklik ve Bilinçli Belirsizlik
Ekip ayrında, çocuklarda “ahlaki manevra alanı”nın (moral wiggle room) ne zaman geliştiğini inceledi. Bu kavram, bireylerin belirsizliği, adil görünürken kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmek için bir kalkan olarak kullanma eğilimini ifade eder.
Bir deneyde, çocuklara kendileri ve bir partneri için çıkartmalar içeren iki kova sunuldu. A Kovası’nın B Kovası’ndan daha fazla çıkartma sunduğu açıktı, ancak partnerlerinin her kovadan kaç çıkartma alacağı gizliydi. Çocuklara, kova seçimlerini yapmadan önce partnerlerinin payını öğrenmek isteyip istemedikleri soruldu. Sonuçlar, daha büyük çocukların, bu bilgiyi öğrenmenin kendilerine hiçbir maliyeti olmamasına rağmen, partnerlerinin payını bilmekten giderek daha fazla kaçındığını gösterdi. Bu şekilde, daha fazla çıkartma aldıkları A Kovası’nı seçerken, partnerlerine daha az verildiğini kesin olarak bilmedikleri için suçluluk hissetmekten kurtuluyorlardı. Santhanagopalan bu durumu, “Ahlaki esneklik, adalet yanılsamasını korurken kişisel çıkar peşinde koşmalarını sağlar. Bu cehalet perdesi, onların kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmelerine olanak tanır” sözleriyle yorumluyor.
Bilgi Kaçınmanın Ötesine Geçmek: Çıkarımlar ve Öneriler
Santhanagopalan, bazı durumlarda bilgiden kaçınmanın anlaşılır olduğunu kabul ediyor; bilgi bunaltıcı, tehditkâr ve hatta felç edici olabilir. Ancak, bu davranışın aşırılaşması, siyasi kutuplaşma ve ideolojik katılık gibi daha geniş toplumsal sorunlara katkıda bulunabilir.
Araştırmacı, “devekuşu” olmaktan kaçınmak için birkaç strateji öneriyor:
-
Öz-Bilinç: Bir bilgiden neden kaçındığınızı kendinize sorun. Kısa vadeli bir rahatlık mı, uzun vadeli bir fayda mı arıyorsunuz?
-
Yeniden Çerçeveleme: Rahatsız edici bilgiyi, onu faydalı ve değerli kılacak şekilde yeniden yorumlamaya çalışın. Örneğin, sağlıkla ilgili rahatsız edici bir bilgi, önleyici bir tedbir almanız için size fırsat sunar.
-
Belirsizliğe Tahammül Geliştirmek: İnsanlar belirsizliği çözme eğilimindedir, ancak çözüm tehdit edici olduğunda kaçınma devreye girer. Belirsizliğe tahammül etmeyi ve hatta onu bir öğrenme fırsatı olarak kucaklamayı öğrenmek gerekir.
-
Çocukluktan İtibaren Müdahale: Çalışmanın en önemli çıkarımlarından biri, bilgiyle sağlıklı bir ilişki kurmanın temellerinin çocuklukta atılabileceğidir. Çocukları, rahatsız edici olsa da bilgiye ulaşmaya teşvik eden bir ortam, yetişkinlikteki kaçınma davranışlarını azaltabilir.
Santhanagopalan, eğer tüm bu stratejiler işe yaramazsa, en basit ve en etkili yönteme dönüş yapıyor: “Çocukların en iyi yaptığı şeyi taklit edin: Merakınızın peşinden gidin.”
Kaynak: 2023-Santhanagopalan, R., Risen, J. L., & Kinzler, K. D. (Çalışmanın orijinal başlığı) Psychological Science.