Yalnız Kalabilme Yeteneği ve Sevme Becerisi
Erich Fromm, 20. yüzyılın önemli psikanalist ve sosyal psikologlarından biri olarak, insanın varoluşsal sorunlarına dair derin tespitlerde bulunmuştur. Onun “Çelişik gibi görünse de, yalnız kalabilme yeteneği, sevebilme yeteneğinin tek koşuludur.” sözü, günümüz insanın ilişkilerde yaşadığı temel çatışmayı ortaya koyuyor. Fromm’un bu paradoksal ifadesi sevginin özüne dair çarpıcı bir gerçeği de ortaya koyuyor. Fromm bize gerçek sevginin ancak bireysel bütünlükle mümkün olduğunu söylüyor. Bu sözü aynı zamanda sözün Psikolojik ve Felsefi boyutlardaki görüşlerini birlikte inceleyelim.
İlk olarak, bu ifadenin “çelişik gibi görünme” nedenini anlamak önemlidir. Sevgi genellikle birleşme, bütünleşme, “öteki” ile kurulan derin bağ olarak tanımlanır. Yalnızlık ise tam tersi bir durumu, bireyin kendi iç dünyasına çekilmesini, dış dünyayla olan bağların geçici olarak askıya alınmasını ifade eder. Bu zıtlık, Fromm’un sözlerinin ilk anda bir tezat oluşturmasına yol açar. Ancak daha derinlemesine düşünüldüğünde, bu çelişkinin ardında yatan bilgelik kendini göstermeye başlar.
Fromm’a Göre Sevginin Doğası
Fromm, Sevme Sanatı adlı eserinde sevgiyi bir “eylem” ve “beceri” olarak tanımlar. Ona göre sevgi, bağımlılık veya ihtiyaçtan değil, özgür bir ruhun bilinçli tercihinden doğar. Ve Gerçek sevgi şu özellikleri taşır:
- Özerklik: Karşındakine bağımlı olmadan var olabilmek.
- Sorumluluk: Sevdiğinin gelişimine katkıda bulunma isteği.
- Saygı: Diğerinin bireyselliğini kabul etmek.
- Bilgi: Sevdiğini tanıma çabası.
Fromm’a göre, bu nitelikler ancak kendi içinde bütünlüklü bir birey tarafından sergilenebilir.
İşte tam da bu noktada yalnız kalabilme yeteneği devreye girer. Kendiyle barışık, kendi değerlerinin farkında olan, iç dünyası zengin bir birey, başkasına muhtaç olmadan var olabilir. Bu özerklik, sevgi ilişkisine bağımlılık ve sahiplenme gibi sağlıksız dinamiklerin girmesini engeller.
Yalnızlık Korkusu ve Bağımlı İlişkiler
Kendiyle sağlıklı bir ilişki kurabilen kişi, başkasıyla da sağlıklı bir ilişki kurma potansiyeline sahiptir. Sürekli olarak başkalarının onayına ihtiyaç duyan, yalnız kalmaktan korkan bir birey ise, sevgiyi bir “kaçış” ya da “tamamlanma” aracı olarak görebilir. Bu tür bir sevgi, gerçek bir bağdan ziyade, karşılıklı bağımlılık ve güvensizlik üzerine kuruludur. Yalnız kalabilme yeteneği, bireye kendini tanıma, iç sesini dinleme ve kendi ihtiyaçlarının farkına varma fırsatı sunar. Modern toplumda yalnızlık, çoğu zaman bir korku nesnesidir. İnsanlar, yalnız kaldıklarında kendileriyle yüzleşmekten kaçınır ve bu boşluğu ilişkilerle doldurmaya çalışır. Ancak bu durum, “simbiyotik ilişkiler” Fromm’un deyimiyle sağlıksız bağlanmalar doğurur. Simbiyotik ilişkiler de Boyun eğme ve Hükmetme davranışlarını ortaya çıkarır.
- Boyun eğme: Kendini feda ederek diğerine tutunma.
- Hükmetme: Diğerini kontrol ederek güvenlik arayışı.
Bu tür ilişkilerde sevgi değil, karşılıklı bağımlılık vardır. Oysa Fromm’un vurguladığı gibi, gerçek sevgi ancak iki özgür insanın buluşmasıyla mümkündür.
Fromm’un ifadesi aynı zamanda, sevginin “vermek” eylemiyle derinden ilişkili olduğunu da ima eder. Gerçek sevgi, bir ihtiyaç giderme ya da bir eksikliği tamamlama çabası değildir. Aksine, bireyin kendi içsel zenginliğini, coşkusunu ve ilgisini “özgürce” paylaşmasıdır. Yalnız kalabilen bir kişi, bu paylaşımı bir zorunluluktan değil, içsel bir arzudan kaynaklı olarak yapar. Kendi “benliği” sağlam temellere oturduğu için, başkasına verebileceği gerçek bir “şey” vardır.
Yalnız Kalabilme Yeteneği Neden Kritiktir
Fromm’un paradoksal ifadesinin temelinde “kendisiyle kalabilme cesareti” yatar. Yalnızlık, bu bağlamda olumsuz bir deneyim değil, içsel diyaloğun ve özgürlüğün zeminidir. Yalnız kalmaktan korkan, sürekli olarak başkalarının yanında olma ihtiyacı duyan bir birey, kendi içsel kaynaklarından yoksun olabilir. Bu durumda verme eylemi, bir tür “dilencilik” halini alabilir; sevgi beklemek, onay aramak ve yalnız kalma korkusunu bastırmak için bir araç olarak kullanılır. Bu tür bir ilişki, her iki taraf için de tatmin edici ve geliştirici olmaktan uzaktır.
Yalnız kalabilme becerimizim bize sundukları;
Kendini tanıma: Yalnızken birey, korkularını, arzularını ve değerlerini keşfeder.
Dış onaya ihtiyaç duymama: Sevgi, bir “kurtarıcı” arayışı değil, paylaşım haline gelir.
Gerçek temas: Diğerine muhtaç olmadığı için, ilişki bir “tercih” olur.
Nietzsche’nin “Kendi içine yolculuk edemeyen, dünyayı keşfetmeye hazır değildir.” sözü de bu fikri destekler.
Günümüz İlişkilerinde Fromm’cu Perspektif
Sosyal medya ve tüketim kültürü, insanları sürekli bir “bağlantı” halinde tutarak yalnızlık korkusunu derinleştiriyor. Ancak Fromm’un dediği gibi:
“Yalnızlıktan kaçan insan, aslında kendisinden kaçar.”
Sağlıklı ilişkiler kurabilmek için:
✔Kendinle zaman geçir: Meditasyon, günlük tutma veya sanatla içsel diyaloğu besle.
✔Bağımlılık yerine bağlılık: Sevgiyi bir “tamamlanma aracı” değil, “paylaşım” olarak gör.
✔Kusurları kabullen: Fromm’un dediği gibi, sevgi mükemmellik değil, insan olma halini sevmektir.
Eric Fromm’un “çelişik gibi görünse de yalnız kalabilme yeteneği sevebilme yeteneğinin tek koşuludur” sözü, sevginin bir “dışsal kurtarıcı” değil, içsel bir olgunluk meselesi olduğunu hatırlatır. Yalnız kalabilme cesareti gösterenler, ancak o zaman gerçekten sevebilirler. Çünkü sevmek, diğerini olduğu gibi kabul edebilmek için önce kendinle barışık olmayı gerektirir. Bu perspektifle, yalnızlığı bir tehdit değil, sevme gücünün temeli olarak görmeye başlayabiliriz.
“Sevginin en büyük paradoksu, iki kişinin tek olması değil, iki bütün insanın bir arada durmasıdır.”
Erich Fromm
(Kırmızı Balon)… Hemen hemen hepimiz ilişki içinde bazen bilmediğimiz için, bazen egomuz yüzünden çoğu zaman travmalarımızın tetiklemesi ile sağlıklı bir ilişki bağı kurmakta zorlanıyoruz. Kurduğumuz, kuramadığımız, seçtiğimiz yada seçmediğimiz tüm ilişkilerimizin yolu kendimizden geçiyor. Hepimizin içinde hem aydınlık hem de beslenmeyi, iyileşmeyi bekleyen karanlık yönlerimiz mevcut. Kendimizi olduğumuz gibi olduğumuz yerden değerlendirip, bu günkü halimizin aydınlık ve karanlık yönlerimizi görmek. Aydınlık yönümüzde keyiflenmek, karanlık yönümüzü alıp kabul edip iyileştirmek için adım atmak. Yada Sadece kabul etmek! Sadece kendimiz olarak kendi gözümüzde varolmamızın en güzel hali. Önce kendini kazanmak. Yalnızlığa gönüllü olmak. Kendi içinde kendini inşa edip, varetmek. Kendinle mutlu olmak. Bence bu hayatta başarılabilecek en muazzam zafer. Nefes aldığımız sürece kendimize de devam eden yolculuğumuzun her anından keyif almamız dileğiyle…
Nietzsche’nin de söylediği gibi “Kendi içine yolculuk edemeyen, dünyayı keşfetmeye hazır değildir”
Kaynaklar:
Fromm- 1956 Sevme Sanatı.
Nietzsche-1883 Böyle Buyurdu Zerdüşt.
Bowlby-1969 Bağlanma ve Kaybetme.